Anemi.net bir Anemi Hastalığı rehberidir. Kan miktarında veya kan hücrelerinin yetersizliği karşılaşılan hastalık olan anemi hastalığı; hücre azlığında mikrositer anemi, çokluğunda ise makrositer anemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer hücre sayısı normal ise normositik anemi adı verilir.
Anemi.Net'te ara..
18 Nisan 2012 Çarşamba
Çölyak hastalığı nasıl teşhis edilir?
Teşhisi nasıl konur?:
Çölyak hastalığı tanısı öncelikle şüphelenmekle başlar. Tanı amacıyla öncelikle kanda antigliadin antikorları, endomizyum antikorları veya transglutaminaz antikorlarının araştırılması gerekir. Bu antikorlardan en az birisi pozitif olursa , ince barsak biyopsisi yapılması şarttır. Bundan sonraki aşamada gluten içermeyen diyetle beslenen hastanın yakınmalarının kaybolması, kansızlık gibi bozuklukların düzelmesi, başlangıçta saptanan antikorların kaybolması ve en erken bir yıl sonra yapılan kontrol biyopsisinde ince barsaktaki bozukluğun düzeldiğinin gösterilmesi ile hastalığın tanısı doğrulanır. Barsak biyopsisi yapılmadan sadece diyet cevabına göre çölyak hastalığı tanısı konulması uygun değildir.
Nasıl tedavi edilir?:
Bugün için çölyak hastalığının ilaç tedavisi ile iyileştirilmesi söz konusu değildir. İlaç tedavisi sadece destek tedavisi şeklinde olup anemi saptananlara demir verilmesi, gereğinde D vitamini desteği veya villus atrofisine bağlı olarak ikincil laktoz toleranssızlığı gelişen hastalara bir süre süt ve süt ürünü verilmemesinden ibarettir. Glutenin hastalığın oluşumundaki rolü anlaşıldığı günden itibaren çölyak hastalığı tedavisinde glutensiz diyet tedavinin en önemli kısmını oluşturmuştur. Glutensiz diyette buğday, arpa, çavdar ve yulaf unu içeren her türlü besin maddesinin yenilmesi yasaktır. Mısır ve pirinç toksik olmayıp diğerlerinin yerlerine kullanılabilir. Gluten çölyak hastaları için bir anlamda zehir olarak kabul edilir. Tedavide gluten içeren tüm ürünlerin diyetten çıkarılması gerekir. Glutenin diyetten çıkarılması ile hastalığın belirtilerinde kısa süre içinde gerileme gözlenir.. Eğer iyileşme gözlenmez ise ya diyet tam olarak yapılmamaktadır ya da hastalığın tanısı yanlıştır. Gluten birçok üründe kullanılan bir maddedir. Hazır yiyeceklerin hemen hemen hepsinde gluten maddesi kullanılır. Glutensiz diyet zor bir diyetmiş gibi görülür. Ancak günümüzde glutensiz un, bisküvi ve ekmek gibi ana besinler yanında çikolata, gofret gibi bir takım ürünler de üretilebilmektedir. Günümüzde tüm çölyaklı hastaların glutensiz diyete tam olarak uyması ve ömür boyu sürdürmesi gerektiği konusunda fikir birliği vardır.
13 Nisan 2012 Cuma
Hemolitik Anemi ile Birlikte Yaşamak..
Hemolitik anemi hafif ya da ağır şiddette olabilir. Kalıtsal hemolitik anemiler sürekli tedavi gerektirebilen ve ömür boyu süren durumlardır. Edinsel tipleri ise altta yatan neden bulunup düzeltildiğinde iyileşebilir.
Sürekli Bakım
Hemolitik anemi hastası iseniz sağlığınıza dikkat etmeniz önemlidir. Doktorunuzu düzenli olarak görmeniz ve tedavi planını uygulamanız gerekir. Doktorunuzla yıllık grip aşısı veya pnömoni aşısı olmanız gerekip gerekmediği konusunda konuşun.
Doktorunuza enfeksiyon kapma riskinizi azaltmanın yolarını sorun. Örneğin şunları yapabilirsiniz:
- Hasta kişilerden uzak durun, kalabalıklardan sakının.
- Pişirilmemiş gıdalar gibi bakteri kaynağı olabilecek yiyeceklerden kaçının.,
- Ellerinizi sık sık yıkayın.
- Ağzınızda ve boğazınızda oluşabilecek enfeksiyon riskini azaltmak için dişlerinizi sık sık fırçalayın ve/veya diş ipiyle temizleyin, düzenli olarak diş hekimine gidin.
Yaşam Tarzında Değişiklikler
Sağlıklı kalmak için bazı şeyler yapabilirsiniz. Bol bol dinlenmeye çalışın.
Soğuk antikorlu AIHA'nız varsa soğuk ortamlardan sakının. Soğuk havalarda dışarı çıktığınızda şapka, eşarp ve kalın giysiler giyin. Buzdolabından ya da buzluktan yiyecekleri alırken eldiven ya da bez kullanın. Klimalı ortamlarda ısıyı çok azaltmayın veya sıcak tutan şeyler giyin. Soğuk havada araba sürmeden önce arabanın içini ısıtın.
Glikoz 6 fosfat dehidrojenaz (G6PD) eksikliği ile doğan kişiler anemiyi tetikleyecek maddelerden uzak durmalıdır. Örneğin, fava, naftalin (güve ilacında bulunur) ve belli bazı ilaçlardan (doktorunuz size hangileri olduğunu açıklayacaktır) sakının.
Doktorunuzla sizin için hangi tür ve ne miktarda fiziksel aktivitelerin güvenli olduğu hakkında konuşun. Durumunuzu kötüleştirebilecek ya da komplikasyonlara yol açabilecek bazı spor ve aktivitelerden uzak durmanız gerekebilir.
Hemolitik Anemi ve Çocuklar
Çocuklarında hemolitik anemi bulunan anne babalar çocuklarının sağlık hizmetleri ekibinden bu durumla ilgili olabildiğince fazla şey öğrenmek isterler.
Çocuğunuzun bakımında aktif bir rol oynayabilirsiniz. Tedavi, beslenme ve uygun fiziksel aktiviteler hakkında çocuğunuzun sağlığıyla ilgilenen ekiple konuşun.
Anemide ağırlaşma belirtilerini ve olası komplikasyonları öğrenin, böylece gerektiğinde çocuğunuzun doktoruyla bağlantı kurabilirsiniz.
Aile üyelerini, arkadaşları ve çocuğunuzun sınıfındakileri hemolitik anemi hakkında bilgilendirmek isteyebilirsiniz. Ayrıca çocuğunuzun öğretmenlerine ve diğer bakıcılarına durum hakkında bilgi vermek de isteyebilirsiniz. Çocuğunuzun özel bir sınırlaması olup olmadığını onlara bildirebilirsiniz.
Aile üyeleri, arkadaşlar, öğretmenler ve bakıcılar çocuğunuzun hemolitik anemi ile baş etmesine yardım etmek için bir destek ağı oluşturabilirler.
Gençlerin kendi tedavi ve bakımları ile ilgili kararlara katkıda bulunmalarına olanak sağlayın. Bu, kendi sağlıkları ile ilgili olarak aktif bir rol almaları konusunda gençleri cesaretlendirir. Hemolitik anemi ile daha iyi baş edebilmeleri için yaşam tarzındaki sınırlamaları ve diğer tıbbi gereksinimlerini anlamalarında kendilerine yardımcı olun.
12 Nisan 2012 Perşembe
Pernisiyöz Anemi (Habis Kansızlık) Nedir?
Pernisiyöz anemi, yani habis kansızlık tam olarak nedir?
Pernisiyöz anemi, geçmişi de kendisi kadar dikkate değer olan bir hastalıktır. Şaşılacak bir biçimde, ılıman iklimlerde yaşayan, elli yaş üstündeki beyazlarda çok sık görülmektedir. Bu çok önemli kan hastalığı, yüz yıldan daha önce, ilk bulunduğunda, Addison kansızlığı diye adlandırıldı ki, hemen bütün vakalarda öldürücüydü. 1926'da, mide suyundaki önemli bir faktörün eksikliğinden doğduğu anlaşıldı. Daha sonra, bu hastalığın en önemli nedenlerinden birinin B12 vitamini eksikliği olduğu keşfedildi.
Bugün, hastalık erken teşhis edilir ve dikkatle tedavi edilirse, başarısız bir tek vaka bile söz konusu olamaz. Bir mucize gibi, bir zamanlar yüzüne bakılmayan bir besin maddesi olan karaciğerin, bu hastalığın kontrol altına alınmasında etkili olduğu bulundu. Belirli aralıklarla verilen Bl2 vitaminine, yüksek derecede besleyici bir diyetin eklenmesi ve bunun demir ve minerallerle takviyesi sayesinde, pernisiyöz anemili hastalar yaşamlarını ve çalışabilir durumlarını sürdürebilirler. Bir zamanlar öldürücü olan bu hastalığın kontrol altına alınabilmiş olması en büyük bilimsel başarılardan biridir.
Pernisiyöz anemi, geçmişi de kendisi kadar dikkate değer olan bir hastalıktır. Şaşılacak bir biçimde, ılıman iklimlerde yaşayan, elli yaş üstündeki beyazlarda çok sık görülmektedir. Bu çok önemli kan hastalığı, yüz yıldan daha önce, ilk bulunduğunda, Addison kansızlığı diye adlandırıldı ki, hemen bütün vakalarda öldürücüydü. 1926'da, mide suyundaki önemli bir faktörün eksikliğinden doğduğu anlaşıldı. Daha sonra, bu hastalığın en önemli nedenlerinden birinin B12 vitamini eksikliği olduğu keşfedildi.
Bugün, hastalık erken teşhis edilir ve dikkatle tedavi edilirse, başarısız bir tek vaka bile söz konusu olamaz. Bir mucize gibi, bir zamanlar yüzüne bakılmayan bir besin maddesi olan karaciğerin, bu hastalığın kontrol altına alınmasında etkili olduğu bulundu. Belirli aralıklarla verilen Bl2 vitaminine, yüksek derecede besleyici bir diyetin eklenmesi ve bunun demir ve minerallerle takviyesi sayesinde, pernisiyöz anemili hastalar yaşamlarını ve çalışabilir durumlarını sürdürebilirler. Bir zamanlar öldürücü olan bu hastalığın kontrol altına alınabilmiş olması en büyük bilimsel başarılardan biridir.
11 Nisan 2012 Çarşamba
Demir eksikliği anemisine dikkat
İleri yaşta görülme sıklığı artan ve en sık görülen kanserler arasında bulunan kalın bağırsak kanserinde, demir eksikliği anemisi önemli bir bulgu olarak gösteriliyor.
Uzmanlar, ileri yaşta özellikle nedeni bilinmeyen demir eksikliği anemisinde mutlaka kalın bağırsağın detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini; demir eksikliği anemisi olanlarda gaytada gizli kan bakılarak bunun nedenin belirlenmesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Demir eksikliğinin kendisinin riski artırmadığını, ancak kansızlık nedeni olarak altta yatan sorun olarak kanserin ortaya çıkabileceği vurgulanıyor.
Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, 19. Ulusal Kanser Kongresi'nde AA muhabirine yaptığı açıklamada, her geçen gün görülme sıklığı artan kanserler arasında kalın bağırsak kanserlerinin bulunduğunu belirterek, bunun her iki cins için de önemli bir sorun olduğunu söyledi.
Kalın bağırsak kanserinin Türkiye'de özellikle kadınlarda meme kanserinden, erkeklerde ise akciğer ve prostat kanserinden sonra en sık görülen kanser türü olduğunu ifade eden Yalçın, "Kalın bağırsak kanseri, Türkiye'de tüm kanserlerin yüzde 8-10 kadarını oluşturuyor" dedi.
Yalçın, kalın bağırsak kanserlerinin yaşın ilerlemesiyle birlikte görülme sıklığının arttığına dikkati çekerek, Türkiye'de de her geçen yıl ortalama insan ömrünün uzamasına bağlı olarak bu tip kanserlerin görülme sıklığının artmasının öngörüldüğünü belirtti.
Hastalığın 70'li yaşlarda çok fazla görüldüğünü dile getiren Yalçın, "Kalın bağırsak kanserinin 20 yıl içinde önemi daha da artacak" dedi.
Yalçın, erken yaşlarda görülen kalın bağırsak kanserlerinin çoğunun genetik kökenli olduğunu anlatarak, "Genetik kökenlilerin daha az kompleks mekanizmalara sahip olabildiği için tedavide başarı şansı daha fazla olabiliyor" diye konuştu.
Kalın bağırsak kanserinin akciğer kanserinden daha az öldürücü, ancak bir o kadar ciddi bir hastalık olduğunu vurgulayan Yalçın, hastalığın akciğer kanserine oranla daha iyi yönlendirilebildiği ve tedavisinin daha mümkün olduğunu dile getirdi.
Uzmanlar, ileri yaşta özellikle nedeni bilinmeyen demir eksikliği anemisinde mutlaka kalın bağırsağın detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini; demir eksikliği anemisi olanlarda gaytada gizli kan bakılarak bunun nedenin belirlenmesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Demir eksikliğinin kendisinin riski artırmadığını, ancak kansızlık nedeni olarak altta yatan sorun olarak kanserin ortaya çıkabileceği vurgulanıyor.
Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şuayib Yalçın, 19. Ulusal Kanser Kongresi'nde AA muhabirine yaptığı açıklamada, her geçen gün görülme sıklığı artan kanserler arasında kalın bağırsak kanserlerinin bulunduğunu belirterek, bunun her iki cins için de önemli bir sorun olduğunu söyledi.
Kalın bağırsak kanserinin Türkiye'de özellikle kadınlarda meme kanserinden, erkeklerde ise akciğer ve prostat kanserinden sonra en sık görülen kanser türü olduğunu ifade eden Yalçın, "Kalın bağırsak kanseri, Türkiye'de tüm kanserlerin yüzde 8-10 kadarını oluşturuyor" dedi.
Yalçın, kalın bağırsak kanserlerinin yaşın ilerlemesiyle birlikte görülme sıklığının arttığına dikkati çekerek, Türkiye'de de her geçen yıl ortalama insan ömrünün uzamasına bağlı olarak bu tip kanserlerin görülme sıklığının artmasının öngörüldüğünü belirtti.
Hastalığın 70'li yaşlarda çok fazla görüldüğünü dile getiren Yalçın, "Kalın bağırsak kanserinin 20 yıl içinde önemi daha da artacak" dedi.
Yalçın, erken yaşlarda görülen kalın bağırsak kanserlerinin çoğunun genetik kökenli olduğunu anlatarak, "Genetik kökenlilerin daha az kompleks mekanizmalara sahip olabildiği için tedavide başarı şansı daha fazla olabiliyor" diye konuştu.
Kalın bağırsak kanserinin akciğer kanserinden daha az öldürücü, ancak bir o kadar ciddi bir hastalık olduğunu vurgulayan Yalçın, hastalığın akciğer kanserine oranla daha iyi yönlendirilebildiği ve tedavisinin daha mümkün olduğunu dile getirdi.
Erkeklerde görülen kansızlık kanser habercisi olabilir!
Hematoloji Bölümü'nden Uz. Dr. H. Saffet Beköz, "Erkeklerde görülen kansızlık şikayetlerinin altında yatabilecek sebepler" hakkında bilgi verdi.
Halsizlik, çabuk yorulma, üşüme hissi ve baş ağrısı... Bunlar anemi yani kansızlığın en sık belirtileri... Demir eksikliği özellikle gelişmekte olan ülkelerde toplumun büyük çoğunluğunu etkileyen önemli bir sorun.
Kansızlık Türk kadınlarında daha sık görülüyor ve pek çok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor ancak erkeklerde görülen kansızlık kanser başta olmak üzere pek çok ciddi hastalığın habercisi olabileceği için dikkat gerektiriyor.
Anemi (Kansızlık) hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen kriterlerin altında kalmasıdır. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13 g/Dl; kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir.
6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir. Ancak kansızlık teşhisi konurken sadece hemoglobin değeri dikkate alınmaz. Onun yanında demir, demir bağlama kapasitesi, ferritin, gibi demir depolarını gösteren bir takım parametrelere de bakılır.
Anemi, alyuvarların çapındaki değişikliklere göre farklı gruplara ayrılır.
Alyuvarların çapı küçük olanlarda, "demir eksikliği anemisi" ve "Akdeniz anemisi" dediğimiz iki anemi türü görülür. Çapı büyük oranlarlarda ise en sıklıkla görülen, vitamin eksikliğinden kaynaklanan anemilerdir. B12 vitamini ya da folik asit eksikliği anemileri bu gruba girer. Ama bazen de alyuvarların çapı normal olmasına rağmen kansızlık ortaya çıkabilir. Bunlar da bir takım üretim eksikliklerine bağlı kronik hastalıklarla veya böbrek yetersizliği ile ilişkili olan, ilik tembelliği diye tabir ettiğimiz anemi türleri vardır. Bir başka tür ise bağışıklık sistemi veya mekanik sebeplerle ortaya çıkan anemilerdir.
Bu belirtilere dikkat!
Halsizlik, yorgunluk, çabuk yorulma, eforla nefes nefese kalma, adalelerde güçsüzlük hissi, üşüme hissi, ellerde soğukluk, baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, iştahsızlık, saç dökülmesi ve saçlarda matlaşma, kulaklarda uğultu ve çınlama, gözler önünde sinek uçuşmaları, devamlı uyuma isteği ve uyuklama hali, çarpıntı, kalp rahatsızlığı olan kişilerde göğüs ağrısı, deride solukluk, tırnak yataklarında düzleşme, kolay kırılma, çok seyrek olarak çukurlaşma (kaşık tırnak), dudak kenarında çatlamalar, yaralar görülmesi, zihinsel yoğunlaşmada (konsantrasyon) yetersizlik.
Hastalığı çok ilerlediği durumlarda, göz kararması, baygınlık hissi dahi görülebilir. Bu belirtilerin görüldüğü vakalarda, kronik anemi akla gelmektedir.
Kansızlığı olan her insanda bu bulguların hepsinin görüleceği anlamı çıkarılmamalıdır. Kansızlığın şiddeti, oluşma hızı, süresi ve altta yatan aneminin sebebine göre şikayetlerde değişiklikler görülebilmektedir.
Erkeklerde jinekolojik sebeplere bağlı olarak kan kayıpları yaşanmadığından kansızlık görülme sıklığı çok düşüktür. Ancak karşılaşıldığı durumlarda sebebi iyi araştırılmalı ve değerlendirilmelidir.
Erkeklerde görülen kansızlık ciddi hastalıklara işaret ediyor olabilir!
Erkeklerde görülen demir eksikliğinin en sık nedeni mide ve kalın bağırsak gibi sindirim sisteminde olan kayıplardır. Midede ülser, gastrit türleri veya damar yumakları meydana gelebilir. Bu damar yumaklarının açılıp kanamasıyla beraber kan kayıpları yaşanabilir.
Bazen de daha ciddi olarak gördüğümüz kalın bağırsak veya mide kanserlerinin ülserli şekli oradaki damarın açılmasıyla birlikte kendini kansızlık şeklinde de gösterebilir. O nedenle bazı mide kanserleri de demir eksikliği anemisi taraması esnasında yakalanabilmektedir.
Kansızlığın nedeni hemoroid de olabilir
Bazen de hemoroid dediğimiz makatımızın dış kısmındaki damar paketlerinin açılmasıyla beraber belirli aralıklarla kanamayla kaybedilen kan da erkeklerde demir eksikliği anemisi yapabilir.
Tedavide ilk aşama; kansızlığa neden olan sebebin ortadan kaldırılması
Demir eksikliğinin tedavisinde yapılması gereken ilk şey demir eksikliğine neden olan sebebin ortadan kaldırılmasıdır.
Bunun için hastanın öyküsünün çok iyi alınması gerekiyor. Sebep ortadan kaldırılmadan uygulanan tedaviler geçici olacak ve hastalığın tekrarlama riski yükselecektir.
Demir eksikliği tedavisinde, sebebin ortadan kaldırılmasından sonra uygulanacak ikinci süreç ise, demir eksikliğinin giderilmesidir. Demir eksikliğinin giderilmesinde, diyette gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Bunun yanında demir preparatları ile tedavi edilmelidir. Demir preparatı ihtiyaca göre damardan, kas içine ya da ağızdan hap veya solüsyon şeklinde verilebilir.
Uygun süre kullanılmalı anemi düzeldikten sonra da demir depoları doldurulana kadar devam edilmelidir.
Halsizlik, çabuk yorulma, üşüme hissi ve baş ağrısı... Bunlar anemi yani kansızlığın en sık belirtileri... Demir eksikliği özellikle gelişmekte olan ülkelerde toplumun büyük çoğunluğunu etkileyen önemli bir sorun.
Kansızlık Türk kadınlarında daha sık görülüyor ve pek çok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor ancak erkeklerde görülen kansızlık kanser başta olmak üzere pek çok ciddi hastalığın habercisi olabileceği için dikkat gerektiriyor.
Anemi (Kansızlık) hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilen kriterlerin altında kalmasıdır. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13 g/Dl; kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir.
6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir. Ancak kansızlık teşhisi konurken sadece hemoglobin değeri dikkate alınmaz. Onun yanında demir, demir bağlama kapasitesi, ferritin, gibi demir depolarını gösteren bir takım parametrelere de bakılır.
Anemi, alyuvarların çapındaki değişikliklere göre farklı gruplara ayrılır.
Alyuvarların çapı küçük olanlarda, "demir eksikliği anemisi" ve "Akdeniz anemisi" dediğimiz iki anemi türü görülür. Çapı büyük oranlarlarda ise en sıklıkla görülen, vitamin eksikliğinden kaynaklanan anemilerdir. B12 vitamini ya da folik asit eksikliği anemileri bu gruba girer. Ama bazen de alyuvarların çapı normal olmasına rağmen kansızlık ortaya çıkabilir. Bunlar da bir takım üretim eksikliklerine bağlı kronik hastalıklarla veya böbrek yetersizliği ile ilişkili olan, ilik tembelliği diye tabir ettiğimiz anemi türleri vardır. Bir başka tür ise bağışıklık sistemi veya mekanik sebeplerle ortaya çıkan anemilerdir.
Bu belirtilere dikkat!
Halsizlik, yorgunluk, çabuk yorulma, eforla nefes nefese kalma, adalelerde güçsüzlük hissi, üşüme hissi, ellerde soğukluk, baş ağrısı, baş dönmesi, huzursuzluk, iştahsızlık, saç dökülmesi ve saçlarda matlaşma, kulaklarda uğultu ve çınlama, gözler önünde sinek uçuşmaları, devamlı uyuma isteği ve uyuklama hali, çarpıntı, kalp rahatsızlığı olan kişilerde göğüs ağrısı, deride solukluk, tırnak yataklarında düzleşme, kolay kırılma, çok seyrek olarak çukurlaşma (kaşık tırnak), dudak kenarında çatlamalar, yaralar görülmesi, zihinsel yoğunlaşmada (konsantrasyon) yetersizlik.
Hastalığı çok ilerlediği durumlarda, göz kararması, baygınlık hissi dahi görülebilir. Bu belirtilerin görüldüğü vakalarda, kronik anemi akla gelmektedir.
Kansızlığı olan her insanda bu bulguların hepsinin görüleceği anlamı çıkarılmamalıdır. Kansızlığın şiddeti, oluşma hızı, süresi ve altta yatan aneminin sebebine göre şikayetlerde değişiklikler görülebilmektedir.
Erkeklerde jinekolojik sebeplere bağlı olarak kan kayıpları yaşanmadığından kansızlık görülme sıklığı çok düşüktür. Ancak karşılaşıldığı durumlarda sebebi iyi araştırılmalı ve değerlendirilmelidir.
Erkeklerde görülen kansızlık ciddi hastalıklara işaret ediyor olabilir!
Erkeklerde görülen demir eksikliğinin en sık nedeni mide ve kalın bağırsak gibi sindirim sisteminde olan kayıplardır. Midede ülser, gastrit türleri veya damar yumakları meydana gelebilir. Bu damar yumaklarının açılıp kanamasıyla beraber kan kayıpları yaşanabilir.
Bazen de daha ciddi olarak gördüğümüz kalın bağırsak veya mide kanserlerinin ülserli şekli oradaki damarın açılmasıyla birlikte kendini kansızlık şeklinde de gösterebilir. O nedenle bazı mide kanserleri de demir eksikliği anemisi taraması esnasında yakalanabilmektedir.
Kansızlığın nedeni hemoroid de olabilir
Bazen de hemoroid dediğimiz makatımızın dış kısmındaki damar paketlerinin açılmasıyla beraber belirli aralıklarla kanamayla kaybedilen kan da erkeklerde demir eksikliği anemisi yapabilir.
Tedavide ilk aşama; kansızlığa neden olan sebebin ortadan kaldırılması
Demir eksikliğinin tedavisinde yapılması gereken ilk şey demir eksikliğine neden olan sebebin ortadan kaldırılmasıdır.
Bunun için hastanın öyküsünün çok iyi alınması gerekiyor. Sebep ortadan kaldırılmadan uygulanan tedaviler geçici olacak ve hastalığın tekrarlama riski yükselecektir.
Demir eksikliği tedavisinde, sebebin ortadan kaldırılmasından sonra uygulanacak ikinci süreç ise, demir eksikliğinin giderilmesidir. Demir eksikliğinin giderilmesinde, diyette gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Bunun yanında demir preparatları ile tedavi edilmelidir. Demir preparatı ihtiyaca göre damardan, kas içine ya da ağızdan hap veya solüsyon şeklinde verilebilir.
Uygun süre kullanılmalı anemi düzeldikten sonra da demir depoları doldurulana kadar devam edilmelidir.
Orak Hücreli Anemi Hastası Ablasının iliği ile yeniden hayata tutundu
Doğduğu günden beri orak hücreli anemi ile mücadele eden 24 yaşındaki Hüseyin Çolak, ablasının iliği ile yeniden hayata tutundu.
Anne ve babasındaki bir gen bozukluğu nedeniyle doğuştan orak hücreli anemi hastalığına yakalanan Çolak, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Onkoloji Hastanesi'nde yaklaşık 8 yıldır gördüğü tedavinin ardından ilik nakli ile sağlığına kavuştu.
Yaklaşık 1 ay önce ablasından alınan iliğin nakledildiği Çolak, yaşadığı ''kâbus'' gibi yılların ardından yeniden hayata tutunmanın mutluluğunu yaşıyor.
Çolak, doğumundan itibaren yakalandığı hastalığa 1 yaşında teşhis konulduğunu ve bugüne dek hastalıkla mücadele etmeye çalıştığını belirtti. Daha önce Hacettepe Üniversitesi'nde tedavi gördüğünü ve okulu nedeniyle geldiği Kayseri'de Erciyes Üniversitesi'nde tedavisine devam ettiğini anlatan Çolak, şunları söyledi:
''Hastalık teşhisinin konulduğu 1 yaşımdan beri mücadele ediyorum. Hastalık yaşamımı alt üst etti. Erciyes Üniversitesi'nde grafik tasarım bölümünde okuyordum ama okulumu bırakmak zorunda kaldım. Özellikle son 8 yıldır hastalığın şiddeti artmıştı. Hemen hemen her ay bir kriz geçiriyor ve her seferinde 15-20 gün hastanede yatıyordum. Daha önce, Ankara'da ilik nakli yapılması gerektiği söylenmişti ama tehlikeli olduğu için ailem kabul etmemişti. Hastalıkla mücadele için sürekli olarak kanım değiştiriliyordu. Bu nedenle Hepatit C virüsü kaptım. Böylece hastalık daha da çekilmez oldu. Ağrılara dayanamaz olmuştum. Ağrılarımı dindirmek için birçok doktorun vermek istemediği uyuşturucu özellikli ve bağımlılık yapan ilaçlar kullanmaya başladım.''
Doktorlarının tek tedavi yönteminin ilik nakli olduğunu söylemelerinin ardından, nakil için karar verdiğini ifade eden Çolak, yurt dışında yaşayan ablası Pınar Ceylan'dan alınan iliğin kendisine nakledildiğini kaydetti.
İlik naklinden beri sağlık durumunun hızla iyiye gittiğini vurgulayan Çolak, ''Ağrılarımdan kurtulmak için ölümü bile göze almıştım. Şimdi, yeniden doğmuş gibiyim. Şimdi, yeniden okuluma başlayıp, hayata kaldığım yerden devam etmek istiyorum'' dedi.
TÜRKİYE'DE İLK VAKA
Hüseyin Çolak'ın tedavisini yürüten Yrd. Doç. Dr. Leylagül Kaynar da, orak hücreli anemi hastalığının kalıtsal olarak geçen bir kan hastalığı olduğunu ve genellikle bebeklik döneminde tanısının konulduğunu bildirdi. Hastalığın tek tedavisinin ilik nakli olarak bilinen kök hücre nakli olduğunu belirten Kaynar, şu bilgileri verdi:
Hüseyin Çolak'ın tedavisini yürüten Yrd. Doç. Dr. Leylagül Kaynar da, orak hücreli anemi hastalığının kalıtsal olarak geçen bir kan hastalığı olduğunu ve genellikle bebeklik döneminde tanısının konulduğunu bildirdi. Hastalığın tek tedavisinin ilik nakli olarak bilinen kök hücre nakli olduğunu belirten Kaynar, şu bilgileri verdi:
''Hüseyin'in hastalığına, kan hücreleri orak şeklini alarak küçük damarları tıkıyor. Tıkanma hangi bölgede olursa, orada organ hasarları ve şiddetli ağrılara neden oluyor. Hastalık, ağrı krizleri, nefes darlığı, karın ağrıları, kol ve bacaklarda ağrılar ve kan yıkımı ile kendini gösteriyor. Hem anne, hem babadan orak hücre genini almak, bu hastalığa yol açıyor. Hüseyin'in diğer kardeşleri hastalığın taşıyıcısı ama Hüseyin'de hastalık ortaya çıkmış. Diğer tedavi yaklaşımları sadece hastanın şikâyetlerini ve ağrı krizlerini azaltmayı sağlıyor. Ancak kullandığımız hiç bir tedavi ile hastamızın ağrılı krizlerini azaltamadık. Hastalığın gerçek anlamda tek tedavi yöntemi ise kök hücre nakli. Bu nedenle, Hüseyin'e taşıyıcı oymayan ablasından kök hücre nakli yaptık. Hüseyin, Erciyes Üniversitesi'nde kök hücre nakli yaptığımız ilk hasta oldu. Ayrıca, bu hastalığın tedavisi genellikle çocukluk döneminde yapılır. Hüseyin, bu anlamda Türkiye'de erişkin yaşta kök hücre nakli yapılan ilk hasta oldu.''
Kaynar, Hüseyin'in kan değerlerinin normal seyrettiğini ve sağlık durumunun giderek iyiye gittiğini sözlerine ekledi.
KÖK HÜCRE TEDAVİLERİNİN YENİ MERKEZİ
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı ve Kök Hücre Transplant Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Çetin ise merkezlerinin halk arasında ilik nakli olarak bilinen ilik kaynaklı kök hücre nakli tedavileri ve kök hücre araştırmaları konusunda Türkiye'nin ve Avrupa'nın en önemli merkezlerinden birisi haline geldiğini kaydetti.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı ve Kök Hücre Transplant Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Çetin ise merkezlerinin halk arasında ilik nakli olarak bilinen ilik kaynaklı kök hücre nakli tedavileri ve kök hücre araştırmaları konusunda Türkiye'nin ve Avrupa'nın en önemli merkezlerinden birisi haline geldiğini kaydetti.
Çetin, Erciyes Transplant Merkezi'nin Avrupa akreditasyon çalışmalarının tamamlandığını, bugünlerde son gözden geçirme denetimlerinin yapılacağını da belirtti.
Haber Kaynağı: Ntvmsnbc.com
Sinsi hastalık "anemi"ye dikkat
Son yıllarda ismini çok sık duyduğumuz bir hastalık olan anemi; kan değerlerinin düşmesiyle ortaya çıkan
bir hastalıktır. Büyüme çağındaki çocuklarda, kadınlarda ve yaşlılarda daha fazla
görülen ve bazen de çok ciddi bir hal alan bir durumdur.
Aneminin ortaya çıkmasında rol oynayan birçok neden bulunuyor. Bunların arasında demir eksikliği gibi çok sık karşılaşılan nedenlerin yanı sıra, kan kanseri ya da bazı iç organların kanseri gibi ciddi hastalıklar da yer alabiliyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Türker Kundak, tedavinin doğru planlanması için anemi nedeninin iyi araştırılması gerektiğini belirtiyor.
Aneminin ortaya çıkmasında rol oynayan birçok neden bulunuyor. Bunların arasında demir eksikliği gibi çok sık karşılaşılan nedenlerin yanı sıra, kan kanseri ya da bazı iç organların kanseri gibi ciddi hastalıklar da yer alabiliyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Türker Kundak, tedavinin doğru planlanması için anemi nedeninin iyi araştırılması gerektiğini belirtiyor.
Aneminin ortaya çıkışının
temelinde çok farklı sebepler bulunabildiğini söyleyen Dr. Türker Kundak, en sık
karşılaşılan neden olan demir eksikliğinin kadınlarda daha çok görüldüğünü ve
saptandığında hastanın adet görüp görmediğinin sorgulanması gerektiğini
söylüyor. Çünkü kadınlar adet döneminde kan kaybediyor ve bu durum kansızlığa
neden olabiliyor. Ancak rahim içi kanamanın artmasına neden olabilecek miyom ya
da bazı kanser türleri de bu duruma yol açabiliyor. Ayrıca beslenme şekli,
gebelik ve emzirme de demir eksikliğine bağlı kansızlığa neden olabiliyor. Anemi
şüphesiyle gelen hastanın hikâyesi dinlendikten sonra fizik muayenesi yapılıyor.
Kısa vadede gelişen anemiler olduğu gibi kronik anemiler de görülebiliyor.
Dr. Kundak kansızlık
belirtilerini, “Bulgular daha çok kronik anemilerde görülüyor; Hastanın cilt
rengi soluklaşabiliyor, saçları cansızlaşmaya, kırılmaya başlıyor; tırnakları
ayrışabiliyor. Yüzüne baktığınızda cilt rengi ve göz kapaklarının altı soluk
görünüyor, ağız içi mukozası soluk görünüm alıyor, dilinin üzerinde düzleşme
başlıyor. Vücudunu muayene ettiğinizde ise kansızlığa bağlı kalp seslerinin
hızlandığı duyulabiliyor. Dalak ve karaciğerde büyüme olabiliyor. Bunun dışında
kansızlığın tipine bağlı çeşitli döküntüler, kanama odakları ve morluklar
görülebiliyor” şeklinde özetliyor.
B12 EKSİKLİĞİ ANEMİYE
NEDEN OLUYORB12 ve demir vücutta üretilmeyen, dışarıdan alınan
moleküller olduğu için, eksiklikleri daha çok beslenme ve emilim kusurlarına
bağlı olarak ortaya çıkıyor. Süt, süt ürünleri, yumurta, et ve sakatatta bulunan
B12 vitamininin eksikliği kansızlık gibi çok çeşitli hastalıklara yol
açabiliyor. Bu eksiklik en çok vejetaryenlerde görülüyor. Vücutta hücrelerin
büyümesini sağlayan B12 vitamininin eksikliğinde, hücre bölünmesi zorlaştığı
için bir süre sonra kansızlık oluşabiliyor. Mide-bağırsak kanserleri ya da bu
sistemin emilim kusuru yaratan bazı hastalıkları nadiren de olsa B12 vitamini
eksikliğine neden olabiliyor. Bu nedenle B12 vitamini eksikliği görüldüğünde,
mide-bağırsak sistemini de taramak gerekiyor.
TEDAVİ EDİLMEZSE BİRÇOK
SORUNA YOL AÇIYOR Kansızlığın tedavi edilmemesi vücudun
zorlanması anlamına geliyor. Çünkü kansızlık durumunda vücut, hipoksi denilen
oksijen yetersizliğini yaşıyor. Bu tabloda dokulara gitmesi gereken oksijen
gidemediği için bütün organlar zorlanmaya başlıyor. Demir eksikliğine bağlı
kansızlık uzun sürdüğünde, zorlanmaya bağlı olarak kalp büyüyor ve kalp
yetmezliği oluşabiliyor. Akciğerler zorlandığından, nefes darlığı oluşuyor.
Dokulara az oksijen gittiğinden, dokunun oksijensiz kalması sonucu tüm iç
organlar ve kaslar zorlanıyor. Yaygın ağrılar, kramplar, unutkanlık ve duygu
durum bozuklukları görülebiliyor. Eller uyuşmaya başlıyor.
TEŞHİS İÇİN İYİ ARAŞTIRMA YAPILMALI
Dr. Türker Kundak, “Kansızlık tespit edildiğinde nedene yönelik tedavi uygulanıyor. Demir eksikliği, B12 vitamini ve folik asit eksikliğinde ilaç tedavisi yapılıyor. Fakat kansızlığın nedeni; basit bir beslenme eksikliğinin yanı sıra, yukarıda belirtilen çok önemli bazı nedenler de olabiliyor. Bu yüzden mutlaka araştırılması, gerekli durumlarda mide-bağırsak endoskopisi ya da diğer tetkikler yapılması ve neticede cerrahi işleme ihtiyaç duyulabilecek sonuçlar çıkabileceğinin de unutulmaması gerekiyor” diyor.
TEŞHİS İÇİN İYİ ARAŞTIRMA YAPILMALI
Dr. Türker Kundak, “Kansızlık tespit edildiğinde nedene yönelik tedavi uygulanıyor. Demir eksikliği, B12 vitamini ve folik asit eksikliğinde ilaç tedavisi yapılıyor. Fakat kansızlığın nedeni; basit bir beslenme eksikliğinin yanı sıra, yukarıda belirtilen çok önemli bazı nedenler de olabiliyor. Bu yüzden mutlaka araştırılması, gerekli durumlarda mide-bağırsak endoskopisi ya da diğer tetkikler yapılması ve neticede cerrahi işleme ihtiyaç duyulabilecek sonuçlar çıkabileceğinin de unutulmaması gerekiyor” diyor.
Haber Kaynağı:Ntvmsnbc.com
9 Nisan 2012 Pazartesi
Demir Eksikliği Anemisi ve tanısı
Tanım
olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın
kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık
görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan
pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır.
Demir eksikliğinin nedenleri :
Diyette az miktarda alınma, Vücut tarafından az miktarda emilimi Kronik kanamalar (ağır adet kanaması dahil)
Örneğin:
burun kanamaları, hemoroid, mide yada barsak ülseri,
polip, gastroenterial kanser gibi … Çocuklarda
kurşun zehirlenmesi sonucunda da demir eksikliği
anemisi görülür. Vücutta ve kemik iliğindeki demir
depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş
gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha
azdır.
Yüksek
risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve
adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir
ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar
ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler
bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü
arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri,
uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.
8 Nisan 2012 Pazar
Anemi yüzünden her gün bin anne adayı yaşamını yitiriyor!
Dünya genelinde her gün bin kadın hamilelik veya doğum sırasında demir eksikliğine bağlı anemi (kansızlık) yüzünden yaşamını yitiriyor.
Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde anne ölümleri büyük bir sorun. Hintli bilim insanları şimdi bu soruna çözüm bulmak için ABD’li meslektaşlarıyla çalışıyor. Hindistan’da demir eksikliğine bağlı kansızlık yüzünden anne ölümleri bir hayli yüksek. Demir açısından zengin olan muz yetiştirmek, kadınlara yardımcı olabilir. Queensland Üniversitesi araştırmacılarına göre bu amaçta yeni muz türleri yetiştirilecek. Hindistan hükümeti projeye dört yıllık yatırım yapacak.
Demir eksikliğine bağlı anemi hamileler için büyük bir problem ama özellikle de doğum anında. Demir eksikliği, Hindistan’da insanların genelde bitkisel ürünlerle beslenmeleri yüzünden epeyce yaygın. Queensland Üniversitesi’nde şu sıralar benzer bir proje yürürlükte. Uganda için özel muz yetiştirmeye çalışılıyor. Amaç daha fazla A vitamini içeren muz. Ugandalılar her gün kişi başına bir kilo muz tüketiyor. Bu projeyi beğenen Hintliler, Amerikalılardan yoğun demir içerikli muz yetiştirmek için yardım istemiş. Muz özellikle de Hindistan’ın güneyinde önemli bir besin maddesi, bu nedenle de demir eksikliğine karşı savaşımda önemli bir rol oynayacak.
Kaynak: Cumhuriyet
Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde anne ölümleri büyük bir sorun. Hintli bilim insanları şimdi bu soruna çözüm bulmak için ABD’li meslektaşlarıyla çalışıyor. Hindistan’da demir eksikliğine bağlı kansızlık yüzünden anne ölümleri bir hayli yüksek. Demir açısından zengin olan muz yetiştirmek, kadınlara yardımcı olabilir. Queensland Üniversitesi araştırmacılarına göre bu amaçta yeni muz türleri yetiştirilecek. Hindistan hükümeti projeye dört yıllık yatırım yapacak.
Demir eksikliğine bağlı anemi hamileler için büyük bir problem ama özellikle de doğum anında. Demir eksikliği, Hindistan’da insanların genelde bitkisel ürünlerle beslenmeleri yüzünden epeyce yaygın. Queensland Üniversitesi’nde şu sıralar benzer bir proje yürürlükte. Uganda için özel muz yetiştirmeye çalışılıyor. Amaç daha fazla A vitamini içeren muz. Ugandalılar her gün kişi başına bir kilo muz tüketiyor. Bu projeyi beğenen Hintliler, Amerikalılardan yoğun demir içerikli muz yetiştirmek için yardım istemiş. Muz özellikle de Hindistan’ın güneyinde önemli bir besin maddesi, bu nedenle de demir eksikliğine karşı savaşımda önemli bir rol oynayacak.
Kaynak: Cumhuriyet
Alüminyum Folyo Anemi Hastası Yapıyor..
Mutfağımızın vazgeçilmez demirbaşı alüminyum folyo. Gerek yemek
pişirmek gerek buzdolabında yemek saklamak için her gün alüminyum folyo
ve kapları kullanıyoruz pek çoğumuz. Peki alüminyumun insan vücuduna
zararları konusunda yapılan son araştırmalardan haberiniz var mı? Bu kez
beni bu konuda yazmaya iten buradan Amerika’dan değil Türkiye’den gelen
bir araştırma oldu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği
Bölümü’nden Yrd. Doç .Dr. Sadettin Turhan yaptığı bir araştırma
sonucunda alüminyum kaplarda pişirilen ve saklanan yemeklerin sağlık
açısından zararları bir kez daha gözler önüne serilmişti...
Yeni araştırmalar özellikle yüksek ısıya ve beklemeye maruz bırakılan alüminyum folyodaki alüminyum maddesinin yiyeceklere geçtiğini gösteriyor.
Alüminyumun insan vücuduna başta kemik hastalıkları olmak üzere çok sayıda zararı olduğu belirtiliyor. Bu zararlardan bazıları anemi, kemik erimesi, zeka geriliği ve kanser. Alzheimer hastalarının beyin dokusunda görülen yüksek miktardaki alüminyum uzmanların Alzheimer ve alüminyum arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmesine yol açıyor. Ayrıca artan alüminyum miktarı vücudumuz için çok gerekli olan kalsiyum, demir, fosfor, magnezyum gibi minerallerin emilimini de azaltıyor.
Alzheimer hastalarının beyin dokusunda bulunan yüksek miktarda alüminyum, araştırmacıların Alzheimer ile alüminyum kullanımı arasında bir bağlantı olduğunu düşünmesine yol açıyor. Bu nedenle alüminyum kaplarda hazırlanan yemeklerin, tüketenlerde başta Alzheimer hastalığı olmak üzere anemi, kemik erimesi, zeka geriliği, hatta kansere bile neden olabileceği araştırmalar sonucu tespit edilmiş durumda. Alüminyumun sürekli alımıyla beyin hücrelerinde meydana gelen birikim Alzheimer’a ek olarak başka ciddi beyin rahatsızlıklarına yol açabiliyor.
Peki ne yapacağız? Alüminyum folyo gibi hayatımızı kolaylaştıran bir üründen hiç mi faydalanmamalıyız? Uzmanlar bu konuda alınabilecek önlemler olduğunu söylüyor...
Folyo kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?
-Alüminyum folyoyu, asitli (yoğurt, limon sıkılmış et ve ürünleri gibi), yüksek sıcaklıkta pişirilen ve uzun süre dondurarak muhafaza edilen gıdalarda kullanmayın.
- Alüminyum kaplar yerine paslanmaz çelik kaplar, folyo yerine de yağlı kağıt ambalajları tercih edin.
-Folyoya ısıtma işlemi uygulamayın.
- Balık, et gibi yiyecekleri alüminyum folyoya sarıp fırında pişirmeyin. Çünkü yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi esnasında çıkan kimyasal içerikli buhar, alüminyum folyo ile reaksiyona girebiliyor.
- Alüminyum folyoya sarılıp saklanacak gıdalar, çok tuzlu, ıslak ya da limonlu olmamalı.
Alimünyumu aldığımız kaynaklar: Alüminyum mutfak kapları, alüminyum folyolar. Hedef organlar: Kemikler, beyin, böbrekler ve mide.
Zehirlenme belirtileri: Bunama, gastroenterit, böbrek hasar, karaciğer fonksiyon bozukluğu, iştah kaybı, denge kaybı, adale ağrısı, psikoz, nefes darlığı, bünyede zayıflık. Son dönemde yapılan araştırmalar alüminyumun Alzheimer, Parkinson, bunama, hareketlerde koordinasyon kaybı, kelimeleri düzgün telaffuz edememe gibi nörolojik problemlerin oluşumunda çok büyük katkısı olduğunu ortaya koyuyor.
Alüminyum zehirlenmesi ve etkileri:
- Kan ve beyin fonksiyon bozuklukları
- Mide ve bağırsak ülseri
- Gastrointestinal hastalık
- Parkinson hastalığı
Cilt problemleri
- Hiperaktivite
- Bebeklerde zeka geriliği
- Çocuklarda öğrenme bozuklukları
- Karaciğer rahatsızlığı
- Mide bulantısı
- Kabızlık
- Mide ağrısı ve gaz
- Enerji eksikliği
Kaynak: Posta Gazetesi
Yeni araştırmalar özellikle yüksek ısıya ve beklemeye maruz bırakılan alüminyum folyodaki alüminyum maddesinin yiyeceklere geçtiğini gösteriyor.
Alüminyumun insan vücuduna başta kemik hastalıkları olmak üzere çok sayıda zararı olduğu belirtiliyor. Bu zararlardan bazıları anemi, kemik erimesi, zeka geriliği ve kanser. Alzheimer hastalarının beyin dokusunda görülen yüksek miktardaki alüminyum uzmanların Alzheimer ve alüminyum arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmesine yol açıyor. Ayrıca artan alüminyum miktarı vücudumuz için çok gerekli olan kalsiyum, demir, fosfor, magnezyum gibi minerallerin emilimini de azaltıyor.
Alzheimer hastalarının beyin dokusunda bulunan yüksek miktarda alüminyum, araştırmacıların Alzheimer ile alüminyum kullanımı arasında bir bağlantı olduğunu düşünmesine yol açıyor. Bu nedenle alüminyum kaplarda hazırlanan yemeklerin, tüketenlerde başta Alzheimer hastalığı olmak üzere anemi, kemik erimesi, zeka geriliği, hatta kansere bile neden olabileceği araştırmalar sonucu tespit edilmiş durumda. Alüminyumun sürekli alımıyla beyin hücrelerinde meydana gelen birikim Alzheimer’a ek olarak başka ciddi beyin rahatsızlıklarına yol açabiliyor.
Peki ne yapacağız? Alüminyum folyo gibi hayatımızı kolaylaştıran bir üründen hiç mi faydalanmamalıyız? Uzmanlar bu konuda alınabilecek önlemler olduğunu söylüyor...
Folyo kullanırken nelere dikkat etmeliyiz?
-Alüminyum folyoyu, asitli (yoğurt, limon sıkılmış et ve ürünleri gibi), yüksek sıcaklıkta pişirilen ve uzun süre dondurarak muhafaza edilen gıdalarda kullanmayın.
- Alüminyum kaplar yerine paslanmaz çelik kaplar, folyo yerine de yağlı kağıt ambalajları tercih edin.
-Folyoya ısıtma işlemi uygulamayın.
- Balık, et gibi yiyecekleri alüminyum folyoya sarıp fırında pişirmeyin. Çünkü yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi esnasında çıkan kimyasal içerikli buhar, alüminyum folyo ile reaksiyona girebiliyor.
- Alüminyum folyoya sarılıp saklanacak gıdalar, çok tuzlu, ıslak ya da limonlu olmamalı.
Alimünyumu aldığımız kaynaklar: Alüminyum mutfak kapları, alüminyum folyolar. Hedef organlar: Kemikler, beyin, böbrekler ve mide.
Zehirlenme belirtileri: Bunama, gastroenterit, böbrek hasar, karaciğer fonksiyon bozukluğu, iştah kaybı, denge kaybı, adale ağrısı, psikoz, nefes darlığı, bünyede zayıflık. Son dönemde yapılan araştırmalar alüminyumun Alzheimer, Parkinson, bunama, hareketlerde koordinasyon kaybı, kelimeleri düzgün telaffuz edememe gibi nörolojik problemlerin oluşumunda çok büyük katkısı olduğunu ortaya koyuyor.
Alüminyum zehirlenmesi ve etkileri:
- Kan ve beyin fonksiyon bozuklukları
- Mide ve bağırsak ülseri
- Gastrointestinal hastalık
- Parkinson hastalığı
Cilt problemleri
- Hiperaktivite
- Bebeklerde zeka geriliği
- Çocuklarda öğrenme bozuklukları
- Karaciğer rahatsızlığı
- Mide bulantısı
- Kabızlık
- Mide ağrısı ve gaz
- Enerji eksikliği
Kaynak: Posta Gazetesi
Siyah Çayın Zararı Olmadığı Açıklandı..
Halihazırda herhangi bir anemi ya da
genel bir kansızlık görülmeyen insanlarda bu miktarlarda çay içilmesi
çok anormal olmayacağı için klinik pratikte çok görülen sonuçlara yol
açmaz. O yüzden vatandaşlarımız güvenle istedikleri miktarda çay
içebilirler" ifadelerini kullandı.
Kayseri
Özel Avrupa Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından Op. Dr.
Kurtuluş Urgur, yıllardır yeşil çayın antioksidan özellikleri ön plana
çıkarılarak siyah çaya haksızlık yapıldığını söyledi.
Siyah çayın da sanıldığının aksine yeşil çay kadar antioksidan özelliğe sahip olduğuna dikkat çeken Urgur, "Yeşil çayı alalım, yıllardır kullandığımız siyah çayı bir kenara bırakalım, gibi bir imaj oluşturulmaktadır ancak bu kanı doğru değildir" dedi. Yeşil çayın içeriğindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki gösterdiğini doğrulayan Urgur, siyah çayın da doğru oranda kullanıldığında aynı etkileri gösterebileceğini belirtti.
"Siyah çayın antioksidan ve antikanserojen etkili olduğuna dair yapılmış çalışmalar mevcut. Bunlar gerçekten doğru. Yeşil çay gerçekten içindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki göstermekte ancak bunu siyah çaya haksızlık yaparak ortaya koymamız uygun değil. Siyah çay da aynı oranda antioksidan özelliğe sahiptir. Yeterli miktarda tüketildiği zaman antioksidan, yaşlanmayı geciktirici ve antikanserojen etkisini göstermektedir" diyen Urgur, siyah çayın etkilerini görebilmek için günlük 4 kupadan az alınmaması gerektiğini ifade etti.
Urgur, "Bir insanın günlük sıvı ihtiyacının 2 ya da 2 buçuk litre olduğu düşünülürse o insanın sıvı ihtiyacının 5'te 1'ini çay olarak tüketmesinin, o insanın yaşlanmasını geciktireceğini ve kalbi korumasına yardımcı olacağını düşünebiliriz. Bunun yanı sıra siyah çayı belirli süre aralıklarıyla tüketmek önemli. Demlendikten ve tavşankanı kıvamına geldikten sonra, yani 15 dakika sonra tüketilmeye başlanması önerilir. Ve en yararlı etkiyi elde edebilmek açısından 2 ya da 2 buçuk saat içerisinde tüketilmelidir" diye konuştu.
Bunun yanı sıra çayın kansızlık yaptığı inancının da yanlış olduğuna dikkat çeken Urgur, "Yıllar önce bize öğretilen, fakültelerde de öğretilen, 'Çay kansızlık yapar' bilgisiydi. Hakikaten içindeki tein maddesi vücudumuzun kan oranını sağlayan ve oksijen taşıma kapasitesine yardımcı olan demir bileşiğinin vücuttan, mideden emilmesine engel oluyor. Tein maddesi demiri bağlayarak ince bağırsaktan absorbe edilmesine engel oluyor. Ancak bu, çok yüksek miktarlarda ve çok koyu çay içenlerde görülmüş bir hadise. Halihazırda herhangi bir anemi ya da genel bir kansızlık görülmeyen insanlarda bu miktarlarda çay içilmesi çok anormal olmayacağı için klinik pratikte çok görülen sonuçlara yol açmaz. O yüzden vatandaşlarımız güvenle istedikleri miktarda çay içebilirler" ifadelerini kullandı.
Siyah çayın da sanıldığının aksine yeşil çay kadar antioksidan özelliğe sahip olduğuna dikkat çeken Urgur, "Yeşil çayı alalım, yıllardır kullandığımız siyah çayı bir kenara bırakalım, gibi bir imaj oluşturulmaktadır ancak bu kanı doğru değildir" dedi. Yeşil çayın içeriğindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki gösterdiğini doğrulayan Urgur, siyah çayın da doğru oranda kullanıldığında aynı etkileri gösterebileceğini belirtti.
"Siyah çayın antioksidan ve antikanserojen etkili olduğuna dair yapılmış çalışmalar mevcut. Bunlar gerçekten doğru. Yeşil çay gerçekten içindeki fenol bileşikleriyle antioksidan etki göstermekte ancak bunu siyah çaya haksızlık yaparak ortaya koymamız uygun değil. Siyah çay da aynı oranda antioksidan özelliğe sahiptir. Yeterli miktarda tüketildiği zaman antioksidan, yaşlanmayı geciktirici ve antikanserojen etkisini göstermektedir" diyen Urgur, siyah çayın etkilerini görebilmek için günlük 4 kupadan az alınmaması gerektiğini ifade etti.
Urgur, "Bir insanın günlük sıvı ihtiyacının 2 ya da 2 buçuk litre olduğu düşünülürse o insanın sıvı ihtiyacının 5'te 1'ini çay olarak tüketmesinin, o insanın yaşlanmasını geciktireceğini ve kalbi korumasına yardımcı olacağını düşünebiliriz. Bunun yanı sıra siyah çayı belirli süre aralıklarıyla tüketmek önemli. Demlendikten ve tavşankanı kıvamına geldikten sonra, yani 15 dakika sonra tüketilmeye başlanması önerilir. Ve en yararlı etkiyi elde edebilmek açısından 2 ya da 2 buçuk saat içerisinde tüketilmelidir" diye konuştu.
Bunun yanı sıra çayın kansızlık yaptığı inancının da yanlış olduğuna dikkat çeken Urgur, "Yıllar önce bize öğretilen, fakültelerde de öğretilen, 'Çay kansızlık yapar' bilgisiydi. Hakikaten içindeki tein maddesi vücudumuzun kan oranını sağlayan ve oksijen taşıma kapasitesine yardımcı olan demir bileşiğinin vücuttan, mideden emilmesine engel oluyor. Tein maddesi demiri bağlayarak ince bağırsaktan absorbe edilmesine engel oluyor. Ancak bu, çok yüksek miktarlarda ve çok koyu çay içenlerde görülmüş bir hadise. Halihazırda herhangi bir anemi ya da genel bir kansızlık görülmeyen insanlarda bu miktarlarda çay içilmesi çok anormal olmayacağı için klinik pratikte çok görülen sonuçlara yol açmaz. O yüzden vatandaşlarımız güvenle istedikleri miktarda çay içebilirler" ifadelerini kullandı.
Kemoterapide beslenme nasıl olmalı?
Kemoterapi kilo kaybı, bulantı, kusma, ishal, kabızlık, anemi, ağız yaraları, halsizlik, saç dökülmesi, ödem gibi yan etkilere neden oluyor. Tedavi sürecinde doğru beslenmek yan etkilerin azaltılmasında önemli rol oynuyor.
Kemoterapi, insan vücudundaki hücrelerin kontrolsüz çoğalmalarını engellemek amacıyla, doğal veya yapay maddelerden oluşan ilaçlarla yapılan bir tedavi biçimi. Kemoterapide kullanılan ilaçlar, hem yan etkilere hem de bazı besin öğelerinin eksikliğine neden olabiliyor. Tedavi sırasında çeşitli sindirim sistemi rahatsızlıkları ve tat almada değişiklikler görülebiliyor. Universal İtalyan Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Meltem Şeniz Toksoy, kemoterapi sürecinde görülebilen yan etkilerin kilo kaybı, bulantı-kusma, ishal, kabızlık, anemi, ağız yaraları, halsizlik, saç dökülmesi ve ödem olabileceğini söylüyor.
Kemoterapi
sırasında ve sonrasındaki beslenmenin, tedavi başarısında etkili
olduğunu vurgulayan Toksoy, bu süreçte beslenmede dikkat edilecek
noktaları şu şekilde özetliyor:
•Mide rahatsızlıkları yaşamamak için aşırı sıcak ve soğuk besinler tüketilmemeli.
•İştahsızlık nedeniyle oluşabilecek kilo kaybını önlemek amacıyla küçük porsiyonlar ve sık aralıklarla beslenilmeli.
•İçerisinde yapay madde bulunduran besinlerden ve içeceklerden uzak durulmalı.
• Aşırı yağlı yiyecekler ve kızartmalar tüketilmemeli.
• Kan değerleri düşük olduğunda kırmızı et tüketilebilir ancak; normal şartlarda haftada 2 defa kırmızı et diğer günlerde de tavuk ve balık tüketilmeli.
• Bolca su içilmeli (özellikle kemoterapi alındığı gün 3 litre kadar sıvı alınmalı).
•Çay, kahve yerine bitki çayları tercih edilmeli.
• Çorba, yoğurt gibi sıvı besinleri tüketmeye özen gösterilmeli. Kola, gazoz, portakal suyu, greyfurt suyu gibi gazlı ve asitli içeceklerden uzak durulmalı.
• Bol bol sebze ve meyve tüketilmeli.
• Sebzelerden özellikle kükürtlü olanlar ile ıspanak, pazı, roka, brokoli, maydanoz, dereotu, lahana, sarımsak, soğan, turp, kereviz, brokoli gibi antioksidan açısından yüksek olan yeşil yapraklılar tercih edilmeli.
•İştahsızlık nedeniyle oluşabilecek kilo kaybını önlemek amacıyla küçük porsiyonlar ve sık aralıklarla beslenilmeli.
•İçerisinde yapay madde bulunduran besinlerden ve içeceklerden uzak durulmalı.
• Aşırı yağlı yiyecekler ve kızartmalar tüketilmemeli.
• Kan değerleri düşük olduğunda kırmızı et tüketilebilir ancak; normal şartlarda haftada 2 defa kırmızı et diğer günlerde de tavuk ve balık tüketilmeli.
• Bolca su içilmeli (özellikle kemoterapi alındığı gün 3 litre kadar sıvı alınmalı).
•Çay, kahve yerine bitki çayları tercih edilmeli.
• Çorba, yoğurt gibi sıvı besinleri tüketmeye özen gösterilmeli. Kola, gazoz, portakal suyu, greyfurt suyu gibi gazlı ve asitli içeceklerden uzak durulmalı.
• Bol bol sebze ve meyve tüketilmeli.
• Sebzelerden özellikle kükürtlü olanlar ile ıspanak, pazı, roka, brokoli, maydanoz, dereotu, lahana, sarımsak, soğan, turp, kereviz, brokoli gibi antioksidan açısından yüksek olan yeşil yapraklılar tercih edilmeli.
Haber Kaynağı: NTV Haber
Doğuştan Anemi hastasıydı ve 2 saat yaşamaz diyorlardı...
Olivia Norton doğduğunda doktorlar birkaç saat yaşamasına bile ihtimal vermiyordu çünkü kanı yoktu
Bugün altı aylık olan Olivia’nın hayatı bir “mucize” kabul ediliyor.
Minik Olivia, doğuştan çok ciddi anemi hastasıydı. Kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan hemoglobin oranı o kadar düşüktü ki damarlarında dolanan sıvıya kan demek neredeyse mümkün değildi.
Doktorlar, bembeyaz doğan bu bebeğin yaşaması için iki saat bile vermemişti. Ancak bir dizi acil kan nakli sayesinde Olivia’nın hayatı kurtuldu. Ancak Olivia’nın durumu o kadar nadir ki dünya tıp literatürüne girmesi bekleniyor.
Olivia’nın annesi Louise Bearman, Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “hayalet beyazı” bir bebek doğurmanın kendisinde yarattığı şoku anlattı.
Bearman, “Olivia benim ilk bebeğimdi, dolayısıyla beni nasıl bir şeyin beklediği konusunda kafam karışıktı. Ama rengi öyle soluk bir bebek beklemediğim kesin” dedi.
18 OLMASI GEREKEN ORAN ONDA 3'TÜ
Annesi ve babası Olivia’da üç gün boyunca tekmelemeyince bir sorun olduğundan şüphelendi. Çift hemen hastaneye gitti. Doktorlar 15 dakikalık ultrasonda bebeğin hareket ettiğini göremeyince Bearman hemen sezaryene alındı.
Altı hafta erken doğan Olivia’nın kalp atışları çok zayıftı. Dahası normal bir bebeğin kanında 18 gr/dl civarında olması gereken hemoglobin oranı Olivia’da sadece 3’tü.
Doktorların notlarında bebeğin, “beyaz ve yumuşak” olarak nitelendirildiğini belirten Bearman, “Doğumdan önce de bazı komplikasyonlar olmuştu ve çok korkmuştum. Olivia öyle bembeyaz doğduğunda ne olup bittiğini anlayamadım. Doktorlar olan biteni anlattığında içim biraz rahatladı. Sonra kan vermeye başladılar ve rengi pembeye dönüştü” diye konuştu.
Haber Kaynağı: Vatan Gazetesi
Minik Olivia, doğuştan çok ciddi anemi hastasıydı. Kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan hemoglobin oranı o kadar düşüktü ki damarlarında dolanan sıvıya kan demek neredeyse mümkün değildi.
Doktorlar, bembeyaz doğan bu bebeğin yaşaması için iki saat bile vermemişti. Ancak bir dizi acil kan nakli sayesinde Olivia’nın hayatı kurtuldu. Ancak Olivia’nın durumu o kadar nadir ki dünya tıp literatürüne girmesi bekleniyor.
Olivia’nın annesi Louise Bearman, Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “hayalet beyazı” bir bebek doğurmanın kendisinde yarattığı şoku anlattı.
Bearman, “Olivia benim ilk bebeğimdi, dolayısıyla beni nasıl bir şeyin beklediği konusunda kafam karışıktı. Ama rengi öyle soluk bir bebek beklemediğim kesin” dedi.
18 OLMASI GEREKEN ORAN ONDA 3'TÜ
Annesi ve babası Olivia’da üç gün boyunca tekmelemeyince bir sorun olduğundan şüphelendi. Çift hemen hastaneye gitti. Doktorlar 15 dakikalık ultrasonda bebeğin hareket ettiğini göremeyince Bearman hemen sezaryene alındı.
Altı hafta erken doğan Olivia’nın kalp atışları çok zayıftı. Dahası normal bir bebeğin kanında 18 gr/dl civarında olması gereken hemoglobin oranı Olivia’da sadece 3’tü.
Doktorların notlarında bebeğin, “beyaz ve yumuşak” olarak nitelendirildiğini belirten Bearman, “Doğumdan önce de bazı komplikasyonlar olmuştu ve çok korkmuştum. Olivia öyle bembeyaz doğduğunda ne olup bittiğini anlayamadım. Doktorlar olan biteni anlattığında içim biraz rahatladı. Sonra kan vermeye başladılar ve rengi pembeye dönüştü” diye konuştu.
Haber Kaynağı: Vatan Gazetesi
7 Nisan 2012 Cumartesi
Çocuklarda anemi hastalığı ve tedavisi
Vücuttaki kırmızı kan hücrelerinin normal değerinin altında kalması olarak tanımlanan anemi hastalığı, tedavisi geciktirilmemesi gereken bir hastalıktır.
Kırmızı kan hücreleri oksijen taşımaktadır. Demir olarak adlandırılan mineral ise kırmızı kan hücrelerinin üretimi için çocuğumuzda gerekli oranda bulunmalıdır.
Demir eksikliği anemisi çocuğumuzun yiyecekler aracılığı ile vücuduna yeteri kadar demir alamadığını göstermektedir. Doktorlar bu hastalığın tanısını koyarken kan testlerinden faydalanacaktır.
Anemi nasıl tedavi edilir?
Anemi tedavisinde kullanılan ilaçlar demir ihtiva etmektedir ve 2-3 ay boyunca ya da daha uzun süre (kırmızı kan hücrelerinin sayısı normale dönene kadar) kullanılmalıdır. Mideye belirli oranda rahatsızlık verse de yemek ile alındığında verdiği rahatsızlık azalacaktır.
Demir ihtiva eden bir ilacın meyve suyu ile de alınması mümkündür. C Vitamini emilimini artıran demir; dişte lekelenmeyi de önlemektedir. Dişteki lekelerden ise karbonat ile temizleme yöntemi kullanarak istenildiğinde kurtulabilmek mümkündür. Demir kullanımı dışkı rengini de değiştirebilmektedir. Dıskı yeşil veya siyah renk alabilmektedir. Demir maddesi çok alındığında ise zararlı olabilmektedir.
Diyetle anemi tedavisi
Uygun beslenme kansızlığı önler. Et, balık, tavuk, kuru üzüm, kuru yeşim, patates, kuru fasulye, bezelye, fıstık ezmesi, mısır gevreği, ekmek demirden zengindir.
Ispanak, yumurta sarısı da demir ihtiva eder ancak vücuda hemen emilecek formda değildir. Sütte çok az olsa demir bulunmaktadır. Çocuğunuz günde 3 bardaktan fazla (750 ml) süt içmemelidir ki, demir içeren yiyecekleri yiyebilsin.
Anemi hastalığı ne kadar sıklıkla izlenmelidir?
Çocuğunuz tedavinin başından 1-2 hafta sonra ve doktorunuzun uygun gördüğü sıklıkta görülmeli ve kandaki aneminin normale döndüğünden emin olunmalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)